Gazeteci utanacağı işi yapmaz!
İşte Abdülvahap Şehitoğlu'nun bugünkü köşesi;
Fazla abartmayın!
Hediye vermek usuldendir.
Vereni usulce böbürlendirir, alanı ise sevindirik.
Yardım etmek gönüldendir.
Verenin vicdanı...
Alanın duası semaya...
Görüntü o dur ki;
Basın toplantısı için
önceden hazırlanan masada her sandalyenin
arkasına takılanlar...
'Marşall' yardımı sanılmış!
El kadar bez torbalar.
İçi dolu olsa ne yazar!
Tartışmaya değer mi?
Yaptırılacak haberin rüşveti mi?..
Önceden peşin peşin sandalyelerin arkasına
takılan torbalar!
Belli ki bazılarımız bu mantıktan gidiyor!
Niçin fazla abartıyoruz ki?
Başkan, başına gelecekleri biliyor gibi:
Kimseyi incitmemek adına,
Utana, sıkıla, nazikçe;
'Kızım sana söylüyorum, Gelinim sen anla.'
Mantığını devreye sokmuş;
'Arkadaşlar belki çevrenizde bu pakete ihtiyacı olan insanlar vardır. Verirsiniz!' demiş...
Kafasına takanların,
sıkıntısı bu da değil!
İftar saatine yakın basın toplantısı,
Oruç tutan gazeteciler mi hedeflenmiş?
Dualar eşliğinde oruçlu oruçsuz,
verilen yemeğe herkes icabet etmiş!
Kaç gazeteci oruçlu orasını Allah bilir...
Bizim İsmail Usta,
her gün birlikte olduğumuz için biliyorum.
O oruçlu!
İftar yemeği mekruh olmaz.
Oruç olmayanlar da,
bekledikleri için günah sayılmaz!
Ne kaldı kafamıza takılan?
Gazetecilerin birer ikişer koli götürmesi mi?
Birini ben yine iyi biliyorum.
Bu yine bizim İsmail Usta.
Elinde iki tane kolili gazeteci!
Fatoş Tufan, 'Kolum sakat. İsmail benim paketi taşır mısın?'
Daha kafamıza takılan ne?
Masada oturan emekli, zengin gazetecilerde var.
Çoğunluğu yayın sahibi. Orta hallileri de.
Aralarında asgari ücretle çalışan gazeteciler...
Gazetelerinde ve yayın kuruluşlarında çalıştırdıkları
asgari ücretlileri de unutma!
Ne var bunda derken,
Diyeceğim o ki,
koliler bir köşede:
İhtiyacı olan alsa.
Olmayan almasa...
Sorun bitti!
Büyütecek bir şey yok.
Artık susun!..