‘’Demek biz insanlar, kan döküyor, yakıp yıkıyor ve ebedi barışı ve mutluluğu ancak böyle yeryüzüne getirmeye uğraşıyoruz.’’
Demir Ökçe/ Jack London
Bizler aslında her türlü savaşın içerisindeyiz. Toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadelemizi devam ettirirken, doğamızın düzenini bozmaya çalışanlara karşı bir tepki içerisindeyken, gazeteci-roman yazarı Jack London’un söylediği gibi: Masum insanlara, canlılara zarar vererek huzura kavuşacaklarını sananlara karşı gardımızı alırken de kendimizi sürekli bir savaşın içerisinde buluyoruz. Ve biliyoruz ki, bencilliğin hakim olduğu söylemler ve eylemler hâlâ mevcut.
Bencilliğin hakim olduğu söylemlere ilişkin gündemin aktardıkları ile bu durumu örneklemek istiyorum. Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasının ardından doğal olarak Ukrayna halkı; ailesini güvenli bir yere bırakmak istiyordu. Hâl böyle olunca çocuklar babasından, kadınlar eşlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Savaş son hızıyla devam ediyorken bazı zihniyetlerin Ukrayna vatandaşı kadınlar üzerinden kötü algılar yaratmaya başlattığını maalesef gördük ve görmeye devam ediyoruz.
Gazetelerde , televizyon haberlerinde gördüğümüz ve duyduğumuz kötümser algılar sadece Ukrayna vatandaşı kadınlara değil, bütün kadınlara yapılan bir saygısızlıktır. Ve sevgili okurum bizler, savaşın içerisindeyken bile belki fark etmiyoruz ama üst üste bazı şeylerin savaşlarını veriyoruz. Bazı şeyler kelimesinin altını çizmeden anlatımıma devam etmek istemiyorum. Ön yargılarımıza ve bir başkasının ön yargılarına set çekemiyoruz. Sadece kendi dünya görüşlerine benzer görüş ve fikirleri benimseyip farklı diğer görüş ve fikirlere karşı tahammülsüzleşenlerle bir çatışma halindeyiz.
Çatışmamız şu ki, kendimizi anlatmak isteyip anlattıklarımızın hor görülmesi ve reddedilmesi. Elbette daha birçok madde sıralayabilirim. Fakat temel aşılamayan savaşları belirtmek istedim. Bir de temel aşılamayan savaşların altında tümsekler var. Kimimiz o büyük tümsekleri görmek istemiyor kimimiz de o büyük tümsekleri yok etmek için uğraşlar veriyor. Dilerseniz o büyük tümseğimizden kısaca söz edeyim. Söz gelimi kısa ama herkes tarafından fark edilip canlandırılması bir süreç.
Sevgili okurum, şikayetçi olduğumuz cinsiyetçi söylemlere karşı toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklememiz ve bu eşitliğin varlığını sürdürmemiz gerekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği sadece kadınları değil, erkekleri de özgürleştirecektir. Varoluşundan itibaren emirlerle, cinsiyet ayrımı içeren baskılarla (sen erkeksin bunu yapman gerekir veyahut sen erkeksin bunu yapmaman gerekirdi vb.) cümlelerle yetiştirilen erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği sayesinde derin bir nefes alacağından kuşkumuz yok.
Ülkemizde ya da fark etmeksizin başka ülkelerde haksızlıkların yaşanmasına sebep olan ve her şeyin daha fazlasını elde edeceğini düşünerek hareket eden savaş yanlısı zihinleri susturabilmeliydik. Susturamamamızın en belirgin nedeni ise öncelikle kendi içimizde yaşadığımız çelişkiyi yani o tartışmayı susturamamamızdan. Yazıma başlar başlamaz belirttiğim gibi: ‘’Her türlü savaşın içerisindeyiz.’’ Eğer biz bu savaşların birini bile yenebilseydik o savaşın ardından gelebilecek birtakım şeyleri de önlemiş olurduk.
Cinsiyetçi söylemlerin önüne henüz geçemiyoruz. Kadınlar-çocuklar halen bir tür hegemonyanın içerisinde bulunmaktalar. Bizler içimizde bulunan bu savaşları engelleyemiyorken daha sonra ortaya çıkabilecek savaşların önünü nasıl keseceğiz! Adam Fawer, Empati isimli romanında üzerinde uzunca düşünmemiz gereken şu sözleri dile getiriyor: ‘’Ya sorgulamamanız istenen dayatmalar yalnızca daha büyük gerçeği görmenizi engelleyecek bir yalanlar ağı ise?’’ Sevgili okurum, yazarlardan yaptığım alıntıları iyice düşünmenizi ve düşünürken yüreğinizin daralmasına sebep olan can sıkıcı olaylara tepki göstermenizi diliyorum. Haksızlığa karşı tepki göstermek haksızlığı yapan ve onun savunucularını da susturmaktır. Sevgiyle ve barışla kalın.